Hac bütün ibadetler arasında mekan ve zaman şartının birlikte bulunmasıyla ayrışır: Hac belirli bir zamanda ve belirli bir mekanda bulunmak şartıyla ifa edilen yegane ibadettir. Öteki ibadetlerde bazen zaman şartı vardır fakat mekan herhangi bir mekanda bulunmak tarzında şart olarak bulunmaz, bazen mekan olabilir (umre gibi), fakat zaman şart olarak bulunmayabilir. Bu itibarla haccı ayrıştıran temel özelliklerden birisi budur: Belirlenmiş bir zamanda, belirlenmiş bir yerde olmak! Dünyanın bir çok bölgesinden yola çıkan hacılar, o gün o yerde bulunmak üzere yola çıkar, mazeretleri ne olursa olsun kaza imkanı olmaksızın belirlenmiş vakte yetişmek üzere hareket ederler. Bu yönüyle haccın kazası söz konusu olamayacağı gibi başka bir ibadetin onun yerini alması söz konusu değildir. Hac ile umre arasındaki fark budur: Mekan şartı var iken zaman şartı olmaksızın belirlenen yerleri ziyaret etmek umre diye isimlendirilir. Günümüzde bazı toplumsal nedenlerle haccın vaktinin genişletilmesi veya umrenin hac gibi telakki edilmesine dair görüşler ortaya atılsa bile bu düşüncelerin bir anlamı olmayacaktır. Hac belirli bir zaman içinde belirli bir yerde olmakla ilgili anlamını koruyacaktır.
Hiç kuşkusuz bu durum zamanın planlamasını iktiza eden bir aklı gerektirir. Civarda bulunanlar bir şekilde her iki şartı yerine getirebilirler; fakat uzaklardan gelen, yol yordam bilmeyen veya başka tehlikelerle vakte yetişememiş insanlar haccın -sevabından bilemeyiz belki- lakin icrasından mahrum kalmış olacaktır.
Haccın belirlenen vakti, Arefe günüdür. O gün hacca niyet etmiş insanlar belirlenmiş mekana intikal etmek daha doğrusu orada bulunmak üzere uzak yakın bölgelerden hareket ederler. Arefe tabiri zamanla anlamından kısmen uzaklaşarak bir galat olmak üzere 'işlerin evvelki günü' anlamında kullanılagelmiş olsa bile, arefe günü sadece hacca mahsus bir gündür. Bu anlam kaymasını doğru bir bilginin zihne tahkimi amacıyla irtibatlı görmek bir hüsn-ü talil olarak kabul edilebilir. Arefe günü hacılar Arafat'a çıkmakla ibadetin en önemli rüknü olan vakfe yani durmak kısmını ifa ederler. Arafat kelime anlamı tepe, dağ olsa bile bazı işari yorumlarda marifetle ilişkili anlamlar kazanmış derin anlamlı bir tabirdir. Marifet ile arefe arasında dilsel bir bağ olmasa bile, yorum iki kelimeyi birbirine bağlayan şey, durmanın iktiza ettiği tanrı-insan ilişkisi ile bulunulan mekanın özelliğidir. Arafat insanın bütün bilgiyle mücehhez olabileceği sınırı anlatan bir yerdir.
Vakit dinde mühim bir mesele olarak ele alınmıştır: Özellikle bir dindarın matematikle, gök bilimiyle ilgili yaklaşımlarının temelinde vakitleri bilmek, zamanı vakit ölçülerine taksim ederek ele almak duygusu yön verir. Bu itibarla zamanı Müslüman gelenekte pagan toplumların inançlarından ayrıştıran şey, zamanı 'vakitler' şeklinde düşünmektir. Zamanı vakitlere göre ele almak yaşamayı yükümlülük ve görevler ekseninde ele almak, dünyaya ve dünyadaki her şeye 'sorumluluk' ilkesiyle bakmaktan neşet eder. Gerçekte dini hayatın zaman tasavvurunu değiştirmedeki ısrarı günümüzde tam anlaşılmış veya anlaşılacak bir konu değildir. Bunun nedeni geçmiş toplumlarda özellikle izlerini günümüzde bazı anlatılardan takip edebildiğimiz pagan inançlardaki zaman telakkisinin -dinin ve bilimsel anlayışın etkisiyle- eski derinliğini yitirmiş olması, artık türkülerde ve edebiyatta münhasır kalmış olmasıdır. Vakıa zaman ve zamanla ilgili konular, geçmiş toplumlarda önemli bir yer teşkil ederdi. Tanrı inancının istikametini belirler, zaman ilahi bir varlık gibi telakki edilirdi. Bir hadis-i şerifte 'Zamana (Dehr) sövmeyin, Dehr Allah'tır' denildiğinde zaman ile ilahi kudret arasındaki bağı başka bir gözle fark etmiş oluruz. İnsanların zamana atfettikleri önem, zamana bağladıkları iktidar ve kudret gerçekte Tanrı'dan çalınmış kuvvet ve iktidardır. Kelime-i tevhidi ikrar etmek ise çalınmış bütün güçleri sahibine iade etmek, buna razı olmaktır. Din gücü Tanrı'ya izafe etmekle zamana başka bir bakış açısı getirmiş, zamanla ilişkimizi vakitler (vakitler ise görevler ve yükümlülüklerin vaktidir) üzerinden tesis etmiş, zamanı zihnimizin daha tedbirli ve dikkatli hareket etmesini sağlayan bir bilinç vesilesine döndürmüştür. Bir ayet-i kerimede 'sana hilalleri sorarlar, de ki onlar vakit ölçüleridir' denilir. Bu ayet-i kerime dindar insanın zamanla ilişkisinin istikametini fark etmek bakımından çok önemlidir.
Haccın zamanın belirli bir vaktine tahsis edilmesi dinin zamanla ilgili telakkimizi değiştirmesinin kritik bir merhalesidir. O gün zaman diliminde özel bir gündür, tıpkı Kadir Gecesi gibi zamanın kıymetli parçasıdır. Belki de böyle günler sufilerin tabiriyle la-zaman yani zamanı aşan bir an olarak telakki edilmeye uygun olan günlerdir.
Aynı durum mekan için geçerlidir: Hac için belirlenen gündeki mekan da ayrı bir mekandır. Arafat sadece hac günü özel bir mekandır; onun dışında Arafat normal bir mekandır. Hz. Peygamber bir keresinde 'Burası neresidir?' diye sormuş, sahabe 'Allah ve peygamberi daha iyi bilir' demiş, sonra bulundukların yerin ismini söylemiştir. Bir sahabe hadiseyi aktarırken Hz. Peygamber şehrin ismini değiştirecek sandım demişti. Arafat gerçekte öyle bir telakki ile anlamını bulabilecek bir yerdir. Arafat normal bir mekan iken bir vakit içinde anlamı değişir, insan idrakinin zaman ve mekanı aştığı bir durumda bir -la-mekan olarak ortaya çıkar. O zaman hac idrakin zaman ve mekanı aşarak zamansızlık halinde ifa ettiği ibadettir. Arefe günü zamanlardan bir zaman, Arafat ise mekanlardan birisi değildir: birin bütün haline geldiği ender örneklerden birisi budur. Hacı Bayram-ı Veli'nin gönlü anlatmak üzere söylediği şu mısralar Arafat'ı da anlatabilir:
Çalabım bir şar yaratmış iki cihan arasında
Bakınca didar görünür ol şarın kenaresinden!
Ekrem Demirli