Haccın rükünlerinden birisi ihram giymek, daha doğrusu iki parça dikişsiz bir örtüyü örtünmektir. İhramın haccın hangi rüknü olduğunu söylemeye gerek yok, lakin hac ibadetinin anlamı üzerinden meseleye bakacak olursak, ihram giymek, hacı olmak ile neticelenecek bu sürecin tümünün kendinde tebellür ettiği bir simgesel eylemdir. Başka bir anlatımla ihram dikişsiz iki parça örtünün örtülmesi demek değil, hacca niyetle başlayan uzun ve meşakkatli bir değişimin tüm aşamalarının ortak ismidir.
İhram kelime anlamıyla yasaklamak, mahrum bırakmak demektir. Böyle isimlendirilmesinin nedeni ihramlıyken bazı helal davranışların kişiye yasaklanmış olmasıdır. İhramlı insan 'kavga etmez, taşkınlık etmez, kimseye zarar vermez.' Hacca veya umreye niyet eden insan, ihram giydiği sürece helal veya mubah bazı işleri de terk ederek daha özel bir sınırlama dahilinde kalır, iradi bir tercihle kendini zabt ü rabt altında tutar, arzularını reddetmekle iradenin özgürlük alanını 'reddetmek' şeklinde genişletir. Bu bakımdan ihram bir sınırlanma içerisine girmekle tasarrufun sınırlanması, hareketin azaltılması ve geri çekilme eylemidir.
İhram haccın bütün aşamalarında ortaya çıkan 'terk' ve bırakma anlamını barındırsa bile, gerçekte başlangıç ve girişe karşılık gelir. Bu anlamıyla ihrama bürünmek, namaz kılmak üzere abdest almak veya namaza başlarken iftitah yani açılış tekbiri getirmek gibi selbi ve tenzihi bir eylemdir/eylemsizliktir.
İhramda hacılar dikişsiz iki parçayla üzerlerini örterler. Bu yönüyle ihram herhangi bir tarzıyla bir elbise (libas) değil, belki elbisenin zıddı sayılabilecek bir şeydir. O zaman ihramı bir elbise giymek gibi değil elbisenin çıkartılması anlamıyla düşünmek gerekir. Haccı anlamak için dikkatimizi teksif etmemiz gereken en önemli nokta ihramın örtülmesi değil, ihram öncesinde giyinilmiş elbiselerin çıkartılması hadisesidir. Bu yorumla ihrama giyinmek ve kuşanmak şeklinde bir fiil olarak değil, soyunma ve bırakma ameliyesi olarak bakmak gerekir.
Şimdi bu ne demektir?
Hiç kuşkusuz insan elbiseyi birtakım amaçlarla giyer. Bunların başında sıcaktan veya soğuktan bedenimizi korumak gelse bile ahlaki ve dini amaçlarla giyinmek de bu amaçlar arasında önemli bir yer tutar. İnsan bedeni belirli bir saygınlığı iktiza eder ve bu saygınlığın korunması için onun örtüyle saklanması veya daha güzel görünmesini sağlamak bir insanlık alışkanlığıdır. Öyle ki Müslümanlar ölüyü bile kefenleyerek bedene olan ihtirama riayet ederler. Fakat elbise giymenin esas nedeni daha sosyolojik ve psikolojik amaçlarla ilgilidir. İnsanlar toplumsal sınıflarını göstermek, kabiliyet ve kazanımlarını teşhir etmek, öteki insanlardan ve toplumlardan ayrımlarını sergilemek için giyinirler. Bu yönüyle elbiseler, sosyal ve sınıfsal kimliklerle sıkı bir şekilde ilişkili olduğu kadar aynı zamanda bir ayrışma ve farklılaşma nedeni veya göstergesidirler. Biz bir insanı giymiş olduğu elbise ile tanır, onun hangi statüde ve hangi sosyal sınıf içinde bulunduğunu anlar, davranışlarımızı ona göre belirler, insanlarla ilişkimizi buna göre düzenleriz. Bu bir vakıadır ve belki de bütün zamanlarda geçerli toplumsal kuraldır. Binaenaleyh elbiseler, daha az ihtiyaç, daha çok gösterge ve işaret anlamına gelerek insanları birbirlerinden ayrıştıran araçlar olarak görülmüştür. Öte yandan elbiseler kendi içlerinde tasnif edilebilirler: En basit giyinme araçlarından elde etmek için imkan sahibi olmanın gerekli olduğu elbiseler vardır. İhram ile çıkartılan şey, bu anlamıyla elbise, yani toplumsal kimliği, bireysel farklılığı ve hepsinden önemlisi statüleri temsil eden elbiselerdir. İnsan bunları çıkartmakla ihram giymiş olur, bu elbiseleri çıkartabildiği ölçüde ihram ile örtünme imkanı elde eder.
Elbise giymenin bir ihtiyaç konusu olmadığı, toplumsal bir gösterge ve sınıflaşma meselesi olduğunun farkına ilk varanlar, hiç kuşkusuz, sufiler olmuştu. Tasavvuf kelimesinin kökeni üzerinde akıl yürüten tasavvuf tarihçileri kelimenin 'suf (yün veya post)' yani kaba elbise anlamından geldiğini düşünmüş, tasavvufun ise kaba saba ve değersiz elbiseler giymek olduğunu söylemişlerdi. Bu yoruma birtakım itirazlar yapılmış olsa bile, ana akım bu düşünceyi kabul etmiş, zaman içinde tasavvuf 'hırka giymek', 'aba kuşanmak' gibi esas ve değerli elbiseleri bırakmak, basit ve değersiz olanla iktifa etmek anlamı taşıyan deyimlerle özdeşleştirilmiştir. Bu yönüyle sufiler 'aba giymek' ile 'atlas libas' arasında kurdukları karşıtlıkla zühdü, takvayı ve ahlakı bir terk ve 'reddetme' ameliyesi olarak gördüklerini ortaya koymuşlardır. Onların bu davranışı doğrudan hacdaki ihramdan gelir diyebilir miyiz, diyemez miyiz; bu husus tartışılabilir fakat ihram giyinmek ile aba giyinmek arasında anlam ilişkisi aşikardır. Her ikisi de herhangi bir elbise giymek, bir önceki elbiseye başka bir elbiseyi tercih etmek değil, giyinilmiş olanı çıkartmak, soyunmak demektir.
İhram giymenin amacı kıyafetler ile ayrışan insanları başlangıç noktasına döndürmek üzere 'niteliksiz' bir örtüde düşünmeye onları icbar etmektir. Bedenden çıkartılan elbiselerle birlikte bir an için kazanılmış kimlikler, statüler, payeler çıkartılır ve insan kendi varlığını desteksiz ve korunaksız bir şekilde görmeye çalışır. Binaenaleyh geriye yani başlama noktasına dönerek kendimize yeniden bakmak, hayatın şekilsel unsurlarını bırakarak var olmanın kendisini düşünmek için başa dönmek üzere ihram giyeriz.
Ekrem Demirli