Arama

İsmail Güleç
Eylül 14, 2024
Derviş Cenazesi

Bir araştırma projesi kapsamında bir haftalığına Kosova'ya gitmiştim. Rahofça'ya gittiğimde Halveti tekkesinin kapısında bir hareketlilik gördüm. Sorduğumuzda bir cenaze olduğu söylendi ve tekkenin içine girmemize müsaade edilmedi.

Cenazenin, Rahofça'da doğmuş ve çok küçük yaşlarda Türkiye'ye göç etmiş bir zâta ait olduğunu söylediler. Merhum, yıllar sonra ziyaret için geldiği doğduğu topraklarda can emanetini teslim etmiş. Cahit Sıtkı'nın meşhur şiirinin son bendinde:

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında

Geçtiği gibi ölümün nerede ve ne zaman olacağını hangimiz bilebiliriz ki. Mesnevî'de anlatılan Ecelinden Kaçmak İçin Hz. Süleyman'dan Yardım İsteyen Adam hikayesini bu sefer görmüş oldum.

Tekkede bir cenaze merasimi

Bahçedekiler cenaze merasiminin 10.30'da başlayacağını söyleyince beklemeye başladım. Söylenildiği gibi cenaze 10.30'u birkaç dakika geçe başladı. Şeyh efendi, komşu tekke şeyhleri ve cami hocası hep birlikte geldiler ve ön safa geçtiler. Ön safta ve hemen arkasında ise tekkenin kıdemli dervişleri yer aldı. Şeyh efendiden başka derviş kisvesi giyen yoktu.

Cenazeyi baş tarafı cemaate gelecek şekilde dikine koymuşlardı. Mevta, mezara konulduğu gibi yüzü kıbleye dönük olarak bir musalla tahtasının üstüne konulmuştu. Mevtalara baş tarafından telkin verildiği gibi zikir de baş tarafına geçilerek yapıldı. Cenaze götürüldükten sonra merak edip cep telefonu ile kıbleyi kontrol ettiğimde mevtanın başının doğuya, ayak tarafının batıya gelecek şekilde konulduğunu anladım. Sanki tekkenin bahçesine gömülmüş de telkin veriliyordu. Bu şekilde tutmanın sembolik bir anlamı olduğu çok açıktı.


Merasim şeyh efendinin besmele çektikten sonra yaptığı hamdele ve salvele ile başladı. Arapça ile başladı, birkaç cümle Türkçe devam etti ve kalanı Arnavutça sürdürdü. Hz. Ali'nin ismini de zikretmesi dikkatimi çekti. Kosova'da tarikatı ne olursa olsun hepsinde ehl-i beyt sevgisi had safhada olduğunu yeri gelmişken söyleyeyim. Daha sonra lafzatullah zikrine başlanıldı. Zikre başlanınca kıdemli dervişlerin neden ön ve hemen arkasındaki safta olduğunu daha iyi anladım. Sesleriyle zikri yürüttükleri gibi farklı ve çatlak sesler çıkmasına da izin vermiyorlardı.

Daha sonra şeyh efendinin yönlendirmesiyle Kelime-i Tevhid zikrine başlandı. Saymadım ama 99 kez söylendi gibi geldi bana. Kelime-i Tevhid zikrinden sonra Aşık Yunus'un;

Şehîdlerin serçeşmesi
Enbiyânın bağrı başı
Eyliyânın gözü yaşı
Hasan ile Hüseyin'dir

Dörtlüğüyle başlayan meşhur mersiyesi okundu. Ezberimde olmadığı için kesin bir şey söyleyemem ama bana tamamı okunmuş gibi geldi. Dörtlükler arasında ise önce "salâtullah selâmullah aleyke yâ Resulallah" sonraki dörtlüklerden sonra nakaratlar "Ali Veliyullah", "Hazret-i Şah" şeklinde seslendirildi. Türkçe okunan ilahinin sözleri birazcık farklı idi. Bu farklılık hem kimi kelimelerin eklenmesi veya çıkartılmasından hem de kelimelerin telaffuzundan kaynaklanıyordu. Mesela şiirde "Fatıma'nın kuzuları" olarak geçen mısra "Fatima'nın kuzilari" şeklinde okunuyordu. Bu farklılık bazen o kadar fazla oluyordu ki ilahinin sözlerini anlayamadığım zaman bile oldu.

Baştan sona Arnavutça yapılan merasimde Türkçe bir mersiyenin okunmasını anlamlı buldum. Türkçe ile geleneğe ve tarihe bir gönderme ve hatırlatma yapılırken mersiye ile de mevtanın acısı Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in acılarına katılıyordu. Bununla hem cemaatin acıyı ve hüznü daha yakından hissetmeleri hem de mevtanın cennette Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'e komşu ve yoldaş olmalarını temenni ediliyor gibiydi.

Daha sonra "Allah ya Allah" zikrine geçildi. Onu "A Hayy" zikri takip etti. Zikirden sonra şeyh efendi duaya başladı. Arnavutça yapılan duada geçen birkaç kelimeden yola çıkarak mevtanın günahlarının bağışlanması, makamının cennet olması gibi hemen her merhumun ardından edilen dualar olduğunu anladım. Şeyh efendi fatiha vererek duasını tamamladıktan sonra sırasıyla diğer şeyhlere de fatiha verdirdi.


Şeyh efendi yanındaki misafir şeyhlerle cenazenin yanına gitti. Dua ederek elini cenazenin üzerinde gezdirdikten sonra misafir şeyhler de aynı hareketi yaptılar. Daha sonra tabut, konulduğu musalla tahtası üzerinden alındı ve bel hizasında cenaze namazının kılınacağı yere götürülürken türbenin önüne gelindiğinde duruldu ve salavat getirildi.

Tabut tekkenin önüne getirildikten sonra cenaze namazı kılındı. Cenaze namazını caminin imamı kıldırdı. Yine anladığım kadarı ile namazdan önce tarif etti sanki. Namazdan sonra yine bel hizasında taşınarak cenaze arabasına götürüldü. Bizde olduğu gibi "Merhumu nasıl bilirdiniz? Bu dünyaya ve ahirete müteallik haklarınızı helal ediyor musunuz?" gibi soruların sorulmadığını, cemaatin hep birden cevap vermemesinden anladım. Kabristana gitmediğim için orada nasıl bir merasim tertip edildiğini bilemedim.

Şeyh efendinin müritlerinden birine telefonuyla merasimi kaydettirmesi ve başından sonuna videoya çekilmesi de dikkat çekiciydi.

Allah merhuma ve tüm ölmüşlerimize rahmetiyle muamele buyursun. Amin.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN