“Allah, günleri insanlar arasında döndürüp durur…”
Geçen hafta Suriye Milli Ordusu (SMO), beraberindeki başta Hey'et Tahrîr eş-Şam (HTŞ) olmak üzere direnişçi gruplarla birlikte Halep, Humus, Hama gibi önemli şehirleri zalim rejimin sultasından ve zulmünden kurtarıp geri almış ve başkent Şam'a yönelmişti… Nihayet Şam da 7 Aralık gecesi ele geçirildi ve sabahında Suriye'nin gerçek sahipleri, 61 yıllık Baas rejiminin baskısından ve zulmünden, her türlü işkencenin ve katliamın yapıldığı günlerin ardından özgürlüğe, huzura ve sükuna kavuştu…
Hadiseler öylesine hızlı ve sistematik bir şekilde cereyan etti ki, strateji analistleri şu mealde yorumlar yapmak durumunda kaldı: "Otuz yıllık hesaplar, üç günde çöp oldu!.." Gerçekten bölge üzerinde tahakküm ve kötü emelleri olan üç devletin; ABD, Rusya ve İran'ın, üç günde birer birer kaybettiği şehirler, aynı zamanda onların kötü emellerini de, "suya düşen hayaller"e dönüştürdü vesselâm…
Şimdi temennimiz Suriye'de huzurun ve istikrarın hüküm süreceği günler yaşanması… Günlerin, ayların; zamanın ve mekânın yegâne sahibi ve mâliki olan Allah Teâlâ'dan bunu niyaz ediyor ve aynı şekilde Gazze'deki mazlum halkın kurtuluş, selamet ve özgürlüğe kavuşmalarını da yine Yüce Mevlâ'dan diliyoruz…
Bu süreçte yaşanan olayları ibretle müşahede ederken, gözüme çarpan bir ayet-i kerimenin ne kadar manidar olduğunu fark ettim… Âl-i İmran suresinin 140. Ayeti, çağlar ötesinden, o dönemde yaşanan olaydan bahsederek günümüz insanına; bizlere dersler veriyordu. Şimdi geliniz önce bu hikmet dolu ilahi beyana birlikte dikkat kesilelim:
"Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız bilin ki, o topluluk da benzeri bir yara almıştı. O günleri biz, insanlar arasında döndürüp duruyoruz…" (Âl-i İmran, 140)
Bir "ibretler ve hikmetler hazinesi" olarak niteleyebileceğimiz Kur'an-ı Kerim'in, üzerinde düşünmemiz ve dersler çıkarmamız gerektiğine inandığımız bu ayet üzerinde gereği gibi düşünmek, tefekkür etmek ve ondan dersler çıkarmak için önce onu anlamak gerek… Bunun için de tefsir kaynaklarına müracaat edilmeli. Bu işlem için sizlere tavsiyemiz, birkaç tefsirden edinilen bilgilerin süzülerek özünün verildiği, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan Kur'an Yolu adlı esere bakılmasıdır… İlgili ayetin tefsirinde şu ifadelerle karşılaşılmaktadır:
"Genel olarak müfessirler, 140. âyette Uhud Savaşı ile Bedir Savaşı'nın mukayesesinin yapıldığı kanaatindedirler. Müşriklerin daha önce Bedir Savaşı'ndaki kayıpları, müslümanların Uhud Savaşı'ndaki kayıplarından az değildi. Âyet buna işaret etmektedir. Bazı müfessirlere göre sözlükte "yara" anlamında kullanılan "karh" kelimesi, âyette mecaz olarak "yenilgi" anlamında kullanılmıştır. Buna göre yüce Allah Uhud Savaşı'nda yenilgiye uğramış olan müminleri teselli etmek ve cesaretlendirmek için onlara Bedir Savaşı'ndaki zaferlerini hatırlatarak buyuruyor ki: Eğer siz Uhud'da yenilgiye uğradıysanız hemen üzüntüye kapılıp cesaretinizi yitirmemeli ve zaaf göstermemelisiniz. Bilmelisiniz ki, düşmanlarınız da Bedir'de benzeri bir yenilgiye uğramışlardı. Fakat onlar yenildikleri için zaaf göstermemişler, cesaretlerini yitirmemişler, bilâkis onlar sizinle savaşmak için azimli ve kararlı bir biçimde hazırlıklarını tamamlamış ve Uhud Savaşı'na gelmişler, sonuçta kararlılıklarının karşılığını da almışlardır. Bu, Allah'ın bir kanunudur. Allah onları sevdiği için değil, onlar sabırla ve kararlı bir şekilde savaştıkları için zafere ulaşmışlardır. Sabır ve kararlılık içerisinde çalışıp gayret gösterenler daima başarıya kavuşurlar. Bu ilâhî bir kanundur." (Kur'an Yolu, İlgili ayetin tefsiri)
Son satır ve son cümlenin önemli olduğunu düşünüyoruz: "Bu, ilahi bir kanundur." Müfessirlerin "ilahi kanun" dedikleri olayı anlamadan, verilen bilgileri özümsemek mümkün olmayacaktır kanaatindeyiz. Onun için ayeti bağlamıyla değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun için de üç ayet öncesine gitmek ve oradaki bilgileri görmek gerektiğine inanıyoruz. Geliniz şimdi de bu ayete kulak verelim:
"Sizden önce nice uygulamalar geçmiştir. Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun ne olduğuna bir bakın." (Âl-i İmran, 137)
Bu ayette geçen "sünen" kelimesine tefsir âlimleri "uygulamalar" karşılığını vermişler ve şu ifadeleri eklemişlerdir:
"Allah'ın evrende ve yarattıkları arasında geçerli genel bir kanunu olan "sünnetullah" değişmez ve bozulmaz. Tabiattaki olaylar, bu kanun gereği, belli bir düzen içerisinde meydana gelir. Bilim dilinde "tabiat kanunları" denilen sünnetullah, ilâhî hikmet gereği önce sebebin sonra da sonucun yaratılması şeklinde ortaya çıkar. (Suyun 100 derecede kaynayıp ve -0- derecede donması gibi…MEA)
Allah tarafından konan bu değişmez genel kanun, ancak özel durumlarda yine Allah'ın özel bir takdiriyle ve geçici olarak değişebilir. Mûcize ve keramet gibi olağanüstü haller işte bu tarzda ortaya çıkar. Fakat bu, genel uygulamanın (sünnetin) rastgele bozulduğu anlamına gelmez. Özel durum dışında her şey normal şekilde devam eder.
Kur'an-ı Kerîm'de sünnetullah deyiminin, kısaca "Allah'ın, tabii veya sosyal bakımdan kâinatı yönetme yasası ve yöntemi" yanında "tarih yasaları" anlamında kullanıldığı da söylenebilir.
Buna göre, âyette, geçmişte peygamberlerini yalanlamış olan milletlere ve bunlara uygulanan ilâhî sünnete dikkat çekilmekte, onların düştükleri hatalara düşülmemesi istenmektedir. Bir başka anlatımla bu âyette ve devamında Allah'ın şöyle bir uyarıda bulunduğunu söylemek mümkündür: Sizden önce de nice milletler gelip geçti; onlar hakkında da Allah'ın birtakım uygulamaları oldu. Yeryüzünde dolaşarak o milletlerin kalıntılarını ve hayatlarını inceleyiniz, kendilerini doğru inanca ve güzel davranışlara çağıran peygamberlere karşı çıkıp onları yalanlayan milletlerin nasıl yok olup gittiklerini, ülkelerinin nasıl harap olduğunu görünüz; bunlardan çıkarılacak dersleri çıkarınız. Unutmayınız ki zafer için şart olan birliğinizi ve beraberliğinizi korur, peygamberin ve tayin ettiği kumandanların emirlerine uyarak sabır ve metanetle savaşırsanız zafer sizin olur.
Şüphe yok ki, Allah'ın savaşlar için de koyduğu kanunları vardır. Bu kanunlara uygun davrananlar inkârcı, putperestler de olsalar, Allah'ın kanunu uyarınca galip gelirler. Tedbirsiz davrananlar da yenilgiye uğrarlar. Çünkü Allah'ın sünneti değişmez. O'nun sosyal hayat için koyduğu kanunlar savaşta da geçerlidir. Savaşın şart ve gereklerine uyanların galip, buna uymayanların mağlûp olması ilâhî bir kanundur.
Müfessirler bu ve benzeri âyetlerde, tarihî ve arkeolojik araştırmalar yapmayı teşvik anlamının bulunduğunu belirtirler. Yine yüce Allah'ın, mahlûkatını yönetmek için kanunlar koyduğunu bize bildirmesi, bizim o kanunlardan en mükemmel bir şekilde faydalanmamız için o kanunları tedvin edilmiş bağımsız bir ilim haline getirmemizi gerekli kılar. Kur'an'ın özet olarak bahsettiği diğer ilimler için olduğu gibi, kâinattaki sünnetullahı açıklayacak ilim adamlarını yetiştirmek de bu ümmetin tümü üzerine farz kılınmıştır." (Kur'an Yolu Tefsiri, 1/675-677)
Suriye'nin bağımsızlığını yeniden elde ettiği şu günlerde, kendilerine Allah'ın bir lütfu olarak gördükleri "büyük zafer"in sevincini yaşarken, unutulmaması gereken son derece önemli hususları, hem bu din kardeşlerimiz hem de mazlum coğrafyalardaki her bir kardeşimiz ve nihayet hepimiz için yukarıdaki ayetlerin rehberliğinde yeniden tefekkür ve müzakere etmemiz gerektiğine inanıyoruz.
Ümmet-i Muhammed'e selamet ve afiyet niyazlarımızla…
Mehmet Emin Ay
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.