Suriye’de değişimin metafizik anlamı
Londra'da ikamet eden Filistinli tarihçi Beşir Nafi Suriye'deki rejim değişikliğini metafizik eksende ve çerçevede değerlendiriyor. Zira Şam'ın Sünni iradenin eline geçmesi İslam dünyasında kayan eksenin geri dönmesi ve yerine oturması anlamına geliyor. Şam'daki rejimin rengi İslam dünyasının merkezinde kimin oturduğunu belirliyor, tayin ediyor. Marshall Hodgson adlı Amerikalı tarihçi İslam'ın ana fikrinin ve akımının Sünnilik olduğunu ifade etmiştir. Çok yerinde bir tespittir. Bunun tersine olan anlayışların merkeze hakim olması İslam güneşinin tutulması anlamına geliyor. Suriye ve bölge 1963-1971 yıllarından beri kenarda yaşıyor. Merkeze uçlar/periferi (périphérie) hükmediyor. Periferiyi temsil eden iki güç İran ile Suudi Arabistan'dır. İkisi de hem uç hem de itici bir özellik arz etmiştir. Buna mukabil onlar merkeze çekilince İslam dünyasında Türkiye ile Suriye temsilde kenarda kalmıştır. Rolleri çalınmıştır. İdeolojik mahiyet itibarıyla da anakronik bir çığıra savrulmuşlardır. İslam dünyasında güneş tutulması bir nevi fetret anlamına geliyor. Bu nedenle İslam da dünyanın periferisinde yani derkenarında kalmıştır. Şimdi kayık eksen tamir oluyor ve yerine oturuyor. Tarih, balans ayarı yapıyor. Suriye'deki değişimle birlikte en azından potansiyel anlamda bu eğreti yapı ortadan kalkmıştır. Bunun için hem İsrail hem de İran alarm zilleri çalıyor. Marshall Hodgson'ın ifade ettiğini, Londra'da ikamet eden Filistinli tarihçi yazar Prof. Beşir Nafi de teyit etmektedir. Şöyle söylüyor: Benim arz ettiğim tespit kesinlikle mezhepçilik veya da sekterizm zaviyesini temsil etmiyor. Bu tespit benim sekterizm taraftarı olduğumu göstermez. Bu söz sekterist ve mezhepçi bir söz değildir. Bu, olan bitenin bağlamını okuma girişimidir. Suriye halkının zaferi -gelecekte ne olacağı bilinmese de- Arap Doğusunda Şii hegemonyasına son vermiştir. Şii hakimiyeti ise bizzat İslam'ın kendisini gölgeliyor ve tehdit ediyordu. Hurafelere ve efsanelere dayalı Şii düşüncesi, Sünni literatüründe aradığını bulamadığı için hurafe üretmiştir. Onda kendine uygun referans bulamadığı için kendi külliyatını ya da hurafelerini oluşturmuştur. Bölgede ve dünyada en büyük hurafe birikimi Şiilerle Yahudiler arasındadır. Acem palavrası deyimiyle birlikte İsrailiyat ifadesi çok meşhurdur. Yahudiler Hıristiyanlığı Şiiler de İslam'ın duruluğunu bozmuş ya da en azından tehdit etmiştir. Bu anlamda sahih İslam Suriye'de direkten dönmüştür.
Hurafe kültürü cehalet ikliminin bir ürünüdür. Bununla birlikte entelektüel olarak İsrail İran'dan daha güçlü görünmektedir. Zira İsrail'de kendi içinde göreceli bir hürriyet ortamı vardır. Abdulvehhab el Mesiri bile bu yüzden kimi İsrail basınına gönderme yapmıştır. Hurafe üreten İran'ın bu boyutunu en iyi kavrayan ve özetleyenlerden birisi Iraklı Şii asıllı bayan yazar Ragad Abdurrıza el Cabiri olmuştur. İran ekseninin cehaletle kitleleri denetim ve etki altına aldığını söylemektedir. Şöyle yazmaktadır: "Irak bölgede vurucu güç olmasına rağmen İran'ın boyunduruğundan kurtulamamıştır. Yıl boyunca süren matemlerle hayatlarını zehir etmekte ve kedere ve mateme boğmaktadır. Kitleler adeta matem sarhoşudurlar ve başları dönmektedir. Bir matem bitmeden diğeri başlar. Şehit İmam Hüseyin'in şahadet matemi bitmeden Hz. Hüseyin'in kırkı başlar. Hazreti Hüseyin'in matemi bitmeden Zehra matemi start alır. Sonra da Abbas matemi yol alır. Onu Zeynep matemi izler. Baş döndürücü bir şekilde sonra Kazım ve sonrasında da Şabaniye ardından da Seccad ardından Musevi matemi başlar. Böylece yıl boyu matemler birbirini kovalayıp durur."
Bayan Yazar Ragad Abdurrıza el Cabiri sözlerine şöyle devam eder: "Iraklılar yılın tüm günlerinde Necef'ten Kerbela'ya oradan da Mehdi'nin sığınağı olduğu kabul edilen Samara girdabına doğru koşuşturup dururlar. Matemden mateme koşarlar. Matemler boyunca adeta nefes almak ve dinlenmek haramdır. Mezardan mezara, matemden bir diğerine koşarlar.
Oysa ki İran bu yılları güçlü bir ordu kurmak için değerlendirmiştir. Askeri sınai kompleksini ilerletmiştir. Hatta nükleer silah üretmesine ramak kalmıştır. Eli kulağındadır. Irak ise nal toplamaktadır."
Ve devam ediyor: "İran dehası Irak'taki dini mercileri ve bağlısı sarıklıları kullanarak Iraklıların üzerine çöreklenmiştir. Bu dini kesimleri Iraklıların üzerine salarak hayatlarını cehenneme ve kabusa çevirmiştir. Iraklıları onursuz bir hayat tarzına alıştırmıştır. Kutsal cehalet sayesinde Iraklılar ülkelerine Hazreti Hüseyin'in makberini ziyareti için gelen İranlı ziyaretçilerin ayaklarını yıkamakta ve ovmaktadır. Iraklılar nice kabahat işleseler de günah çıkartma kabilinden bu rezilliği sineye çekmekte ve onları kurtaracağını ve cennete götüreceğine inanmaktadır."
Sözlerini şöyle sürdürüyor: "Arapların doğu kapısını 8 yıl boyunca bekleyen ve koruyan Irak'ın dev ordusunun sırtını Amerikalı müttefikleriyle işbirliği içinde yere serdiler. Bunun yerine başka bir ordu kurdular. Bu yeni ordunun bir bölümü Hazreti Hüseyin'in ziyaretçilerini korumakta ve geri kalanları ise yollara mukayyet olmaktadır! Bu yeni ordunun neferleri, askerleri bütün rütbelileriyle birlikte başlarında etle ve pilavla dolu tepsiler taşımakta ve İran'dan gelen misafirlere ikram etmektedirler."
Kutsal cehalet
İran kutsal cehaleti kullanarak algı operasyonunda bulunmaktadır. Bu tablo UNESCO'nun 1980'lerin sonunda ilan ettiği Irak'ın Orta Doğu bölgesinde cahilliği ortadan kaldıran ilk ülke olma vasfını aşındırmış ve ülkeyi kutsal cehalete gömmüştür.
İran rejimi Amerika ve İsrail ile önceden anlaşmalı bir biçimde muvazaa ile kontrol ettiği bütün Arap ülkelerinde cehaleti yaymıştır. İktidarını pekiştirmek için hakimiyeti altına aldığı ülkelerde kutsal cehaleti körüklemektedir. Hurafeleri yaymakta ve azdırmaktadır. Bu suretle kimi uyanık kitleleri de dinden soğutmaktadır. Kutsal cehalet rejimini ayakta tutmak için de yoz ve yolsuz yerel bendelere dayanmaktadır. Her ülkede vatan hainleriyle işbirliği yapmaktadır.
Bayan yazar sözlerini şöyle bağlamaktadır: "Ulusların fikri ve entelektüel çöküşü askeri yenilgiden daha kötü, daha ağır ve daha derindir ve Araplara reva görülen bu durum gerçekte ve özünde Siyonist bir projedir. İran ise bu projenin taşeronudur…"
Uçların merkeze, merkezdekilerin de uçlara taşınması İslamiyete bir suikasttı. Bunu Batılılar bilerek ve kasten yapmışlardır. Şimdi bu yanlıştan dönülme vaktidir. Suriye'de hesaplar bozuldu ve eksen yerine oturuyor.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.