Masonlar ve ulema
İsrail'den yayın yapan FRANCE 24 Arabic Kanalı ilginç bir programa imza attı. Özel bir programda İsrail'de faaliyet gösteren en büyük Mason cemiyeti veya locasının eski Başkanı Süleyman Salim ile bir mülakat gerçekleştirdi. Bu mülakat elbette ses getirdi. Bu özel mülakatı Kanal 24'ün muhabirlerinden Razi Tatur gerçekleştirdi. Bu münasebetle Masonluğun İsrail ile özel ilişkileri vesaire konuşuldu. Özellikle de gizliliklerine vurguda bulunuldu. Bununla birlikte Süleyman Salim gizli gündemlerinin olmadığını özelliklerinin olduğunu söylüyor. 'Gizli bir örgüt değiliz sadece bazı prensiplerimiz ve özelliklerimiz var' dedi. Siyasi ve dini aidiyetlere karışmadıklarını da özellikle vurguladı. Mensuplarının bu iki konuda hür olduğunu ve her hangi bir telkin veya yönlendirmenin olmadığını öne sürdü (https://www.youtube.com/watch?v=8znNU4bG49g) Bu söyledikleri elbette inandırıcı olmaktan uzak. Küresel anlamda cemiyet olarak bir ağırlıklarının bulunmadığını da söyledi. Bazı meşhur masonlardan da söz etmiştir. Bunlar arasında Ürdün Kralı Hüseyin gibi şahsiyetler vardır. Keza Cemaleddin Afgani gibi bağlantıları açık olan veya bilinen kişileri zikretmiştir. Saad Zağlul, İzak Rabin, Churchill ve bazı sanatçıların masonluğuna değinmiştir.
Masonluk müteşabih bir alandır. Paralel veya palyatif bir din olarak da tanımlanır. Yahudi olmayan goyimler havralara girmeden de bu çatı altında İsrail'in veya genel anlamda Yahudiliğin hizmetine girerler. Veya en azından Yahudilerle buluşabilirler. Efkar ve çıkar teati edebilirler. Ya da buna inanılır. Masonluk kozmopolitan bir öğretiyi veya dünya görüşünü teşvik eder. İbarelerindeki 'hür' ifadesi de buna delalet eder. Dolayısıyla diğer dinlerin etkilerini bu sayede kırabilirler. Bu cemiyetlere genelde iki kesim rağbet etmektedir. Birinci sınıfı, Masonluğa girerek onun gücünü kullanmak veya ondan yararlanmak isteyenleri temsil eder. Şarkıcı Özdemir Erdoğan eski çevresinin yükselirsin diye kendisini masonluğa özendirdiklerini lakin kendisinin bundan kaçındığını anlatmıştır.
İkinci sınıf ise meraklılardan oluşur. Gizli ve parıltılı dünyasını keşfetmek isteyenler kendilerini bu çatı altında bulabilirler. İkinci gruba girenlerin başında Mısır ulemasından allame Muhammed Ebu Zehra gelmektedir. Mülakatlarında veya hatıratında merak saikiyle Masonluğa intisap ettiğini lakin yüz görmediğini ve ikinci derecede dondurulduğunu ve fazla yükseltmediklerini söylemiştir. Belli ki niyetini halis bulmamışlardır. Veya onu taşıyamayacak kadar ağır bulmuş olabilirler. Masonlar aralarına dinsizleri almadıklarını ama dine ve siyasete de girmediklerini söylemektedirler.
Masonluk ne kadar gizli bilinmez ama gizemli olduğu bir gerçektir. Muhammed Ebu Zehra örneğinde olduğu gibi kimi alimler de Masonluk dünyasını merak salmışlardır. Bilhassa 19'uncu ve 20'inci yüzyılda Mısır uleması belki de Cemaleddin Afgani'nin açtığı çığırda veya rüzgarıyla birlikte localara akın etmişlerdir. Mehmet Arif Beyin Binbir Hadis tercümesi adlı kitabında kimi ulemanın Masonluk zangoçluğuna özenmesini kınamakta ve buna hayret etmektedir. Mısır'da bu geleneğin çok iştihar ettiğini de ifade etmektedir. Kitabının bir çok bölümünde bu şikayetlerini satırlara dökmüştür. İhtiras ve meraktan söz etmiştik. Cemaleddin Afgani'nin masonluğa eğilimi merak değil ihtiras yüklüdür ve mahsulüdür. Dostları onun masonluğu kullanmak istediğini söylerler. Bu nedene de ismi birçok mason locasıyla anılmıştır. Hatta bizatihi kendisi Kevkebü'ş Şark ismiyle'milli' bir mason locası kurmuş ve talebelerini ve kalburüstü şahsiyetleri bu locaya kaydetmiş, devşirmiş ve kendisi de başına geçmiştir. Mustafa Abdurrazık gibilerin tespitiyle tanıdık çevresinden 300 kişiyi masonluğa sokmuştur. Maalesef Afgani ekolü tümüyle masonluğa bulaşmıştır. Muhammed Abduh da üstadının izinden masonluğa intisap etmiştir. Reşid Rıza da mülayemet göstermiş ve Menar dergisinin satırlarını Masonluğun hizmetine açmış ya da en azından masunluğu zararsız gösteren yazılara yer vermiştir. Mısırlı Muhammed Gazali de masonluk hakkında müspet kanaat belirtmese de Cemaleddin Afgani'nin masonluğuna mazeret bulma babından tuhaf sözler sarf etmiştir. Elbette bir yere kadar merakaver şahsiyetler mazur görülebilir lakin yine de ihtiyat payı bırakmakta fayda var.
Mısır kadar olmasa da bizde de kimi ulema masonluğa meyletmiş ve intisap etmiştir. İttihatçı din adamı Musa Kazım bunlardan birisidir. Cezayir kahramanı Abdulkadir el Cezairi de meseleye daha geniş zaviyeden bakanlardan birisidir. Tıkanmışlığa bir açılım olarak gördüğü mervidir. Hümanizm ile İslam'ın buluşma noktalarından birisi olarak gördüğü varsayılabilir. Muhammed Abduh'un daha geniş bir zaviye ve perspektif yakalamak için dini tahlilde Mutezile mezhebine açılması (neo mutezililik) gibi Abdulkdir el Cezairi de kadimciliğe veya gelenekçiliğe karşı masonluğu benimsediği ve bu suretle yaşadığı dönemin modernistleri arasına katıldığı varsayılmaktadır. Masonluğa ilgisi Paris'te Fransız sosyetesiyle temas hattında kurulmuş olmalıdır. Zaten Abdulkdir el Cezairi farklı bir tiptir. İbni Arabi ekolüne bağlıdır. Şam'da 1860 tarihlerinde Dürzi-Maruni çatışmasını dindirmek için aracı olmuştur. Hıristiyan Marunilerin imdadına yetişmiş ve rivayetlere göre 15 bin Hıristiyanı ölümden kurtarmıştır. Bundan dolayı Katolik Kilisesi ve Hıristiyanlık alemi ona ve çabalarına minnettar kalmıştır. Bu onun kötü bir insan olduğunu göstermez. Yaşadıkları ve okumaları onu daha geniş bir zemine çekmiş olmalıdır. Batı deneyimi belki de onu masonluğun kıyısına kadar taşımıştır. Elbette buradan Masonluğa bir övgü ya da meşruiyet çıkmaz.
Masonluk bir din değil ama yapay bir dini akımdır. Kozmopolitizme ve dolayısıyla Yahudilerin efkar ve amaline hizmet ettiği bir gerçektir. Dolaylı olarak kimileri insanlığa hizmet olarak görse de burası tartışmalıdır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.