Dünyanın dört bir yanında, insanların inandıkları ve yaşadıkları dinler, mezhepler, meşrepler; almış başını gidiyor. Aralarındaki fikri ve fiili ihtilaflar; yer yer, zaman zaman, hayatı zindan ediyor.
Ancak; asırlar ve nesiller boyunca, hiç değişmeyen bir gerçek var. Tüm dinlerin, mezheplerin, meşreplerin mensuplarından "hanif" olabilenler ve kalabilenler; bazı olaylar ve durumlar karşısında, "fıtrat çizgisi" üzerinde buluşuyorlar.
Aslında; milletlerin ve ümmetlerin tamamının, daimi kıblesi burası olmalı. Kan ve ateş çemberi haline getirilen yeryüzü; "hidayet" ikliminde huzur ve sükûn bulmalı.
Geçtiğimiz günlerde, haber bültenlerinde yer alan birbirinden bağımsız iki olay; bizde, insanlık insiyakının (içgüdüsünün) "kesişme noktası" ile ilgili bir çağrışım yaptı. Filistin'deki İsrail zulmüne, işkencesine, işgaline karşı çıkan Yahudilerin ve Hıristiyanların; "vicdani ret" eylemlerini, söylemlerini hatırlattı.
Bunlardan biri; İsrailli Yahudi genç kız Hallel Rabin'in tutukluluğunun sona ermesi. Diğeri ise; Arjantinli futbol yıldızı Maradona'nın, kalp krizinden ölmesi.
İŞGALE KARŞI DURANLAR
Eskiden beri, İsrail'de ve İsrail dışında; Siyonizm ideolojisine karşı olan, Filistin işgalini şiddetle reddeden Yahudi cemaatleri var. Söylemleriyle, eylemleriyle; muhalif tavırlarını, açıkça ortaya koyuyorlar.
Bu bağlamda, yakın geçmişte şahit olunan bazı örnekleri hatırlayalım ve hatırlatalım. Böylece, kendi tabirleriyle, "gerçek Yahudiler" ile "Siyonist işgalciler" arasındaki farkı anlayalım.
Hadi Uluengin, 11.04.2002 tarihinde kaleme aldığı köşe yazısında; "genelde ırkçılıktan, özelde Yahudi düşmanlığından nefret ettiğini ama İsrail'in Filistin halkına uyguladığı sonsuz derecede haksız ve adaletsiz siyasetlere de şiddetle karşı olduğunu" söyledi. Arkasından, Yahudiliğin ahlaki etiği gereği Filistin yandaşı olduğunu belirterek; "Ne Musa kavminin geçmişte yaşadığı soykırım, ne de devletlerarası realpolitiğin soğuk gerçekliği, Mukaddes Toprakların yerlisi Arap halka reva görülen zulmü bağışlatabilir" dedi.
Malum olduğu üzere, İsrail'de genç kızlar da askere alınıyor. Kışlaya dönüştürülen okullarda, militarist bir eğitim programı uygulanıyor.
Ancak, giderek daha çok gencin İsrail ordusunda asker olmak istemediğini görüyoruz. Ayrıca, Filistin bölgesinde askerlik yapanlardan bazılarının; sonradan pişman olup, hayıflandıklarını biliyoruz.
MOSSAD'ın eski Başkan Yardımcılarından Naftali Granot'un kızı Omer Goldman; 2008 yılında, Filistin işgaline karşı çıkarak askere gitmeyi ret ettiği için iki kez hapse atıldı. Kendisi gibi askere gitmeyen diğer kadınlar ve gittiğine pişman olan eski askerlerle birlikte hazırladıkları manifesto niteliğindeki kısa filmde; "İsrail ordusunun her gün savaş suçu işlediği" anlatıldı.
06.08.2017 Tarihinde, aynı sebeple hapis cezası alan Hadas Tal ve Tamar Zeevi adlı genç kızlar; ortak bir açıklama yaptılar. "İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze'de işlenen insanlık suçuna ortak olmak istemedikleri için, hapse girmeyi göze alarak, askere gitmeyi ret ettiklerini" anlattılar.
11.05.2018 Tarihinde, Filistin işgalinin 70. yılında İstanbul'a gelen ABD'li Haham Yisroel Dovid Weiss; "Biz, Filistin'in tek ve bağımsız bir devlet olmasını istiyoruz. İki devletli çözüme de İsrail'in Filistin topraklarında devlet kurmasına da karşıyız" dedi. Ayrıca bu zulme, işgale, işkenceye son vermek için; "Allah'a inanan samimi Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların iş birliği yapmaları" gerektiğini söyledi.
En son, 25.11.2020 günü, medya mecralarında; "Filistinlilere yönelik şiddet ve cinayet eylemlerine katılmayı ret ettiği için tutuklanan İsrailli genç kız serbest bırakıldı" diye bir haber yapıldı. Bu vesileyle, "vicdani ret" zincirinin son halkasının, yukarıda sözünü ettiğimiz Hallel Rabin olduğu anlatıldı.
Görünen o ki; bu süreç devam edecek. Allah'ın samimi kulları, sırat-ı müstakim (dosdoğru yol) üzerinde birleşecek.
KALBEN FİLİSTİNLİ OLANLAR
Aslında, Hıristiyan âleminden de benzeri tepkiler görmek ve duymak isterdik. Gazze'de yaşanan Müslüman-Hıristiyan kardeşliğinin; yeryüzündeki tüm zulümlere ve işkencelere karşı, genel bir tavır haline gelmesini beklerdik.
Dini ve siyasi otoritelerin dile getirmedikleri acı gerçeği; geçtiğimiz günlerde vefat eden Arjantinli futbolcu Maradona'dan duyuyorduk. Bir Hıristiyan olmasına rağmen, kendisini "kalben Filistinli" gibi hissettiğini biliyorduk.
Temmuz 2018'de, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile Moskova'da bir araya gelmişti. "Ben Filistinliyim. Bu adam Filistin için barış istiyor ve buna hakkı var" demişti.
Öte yandan, futbolcu kimliğinin dışına çıkarak; Filistin'deki zulme ve işkenceye duyarsızlığı sebebiyle, Hıristiyan âleminin ruhani lideri Papa'ya, açıkça posta koydu. "Evet, Papa'ya karşı çıktığım doğru. Neden mi? Vatikan'a gittiğimde, oradaki çatıların saf altından olduğunu gördüm. Sonra da Papa'nın vaazını dinledim. Kilisenin, yeryüzündeki tüm fakir çocuklar için üzüntü duyduğunu söyledi. Bunu benim külahıma anlatsın" diyordu.
Papa samimiyse, altınları bozdurup fakir çocuklara yardım etmeliydi. Yahudilerin "hanif" olanları ve kalanları gibi, Hıristiyanların iman ve vicdan sahibi olanları da İsrail zulmüne ve işkencesine karşı, Filistinli mazlumların ve mağdurların elinden tutmalıydı.
Çünkü, terörist İsrail devleti; tüm dinler ve toplumlar için, büyük bir "tehlike ve tehdit" oluşturuyor. Ortadoğu coğrafyasında yaktığı kızgın ateşi; bütün dünya için, amansız bir yangına dönüştürüyor.
Bunun için, en çok da Hıristiyan ülkeleri ve toplumları kullanıyor. Onların ocağında, kucağında besleniyor, büyüyor, palazlanıyor.
Üç dinin müminleri, müntesipleri; "tek Allah'ın kulları, hak Peygamberlerin ümmetleri" olma çizgisinde buluşmalı. Sahih iman ve sağlam vicdan sahiplerinin diyaloğu, iş birliği sayesinde; sadece Filistin'de değil, dünyanın her köşesinde "huzur ve güven iklimi" oluşmalı.
İsrailli vicdani retçi gençleri ve Arjantinli Filistin dostu Maradona'yı saygıyla anıyoruz. Samimi Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların; Âdem ile Havva'nın oğulları, kızları ve "tevhit" ağacının dalları, kolları olduklarına inanıyoruz.
Umarız, bu mensubiyet meyveye dönüşür. Dileriz, tüm halkların hayrı için; bir "iman ve insan kardeşliği" anlayışı, işleyişi gelişir.