İnsanlar; farklı, çeşitli özelliklerle ve güzelliklerle yaratılmışlar. Birbirlerini destekleyecek, tamamlayacak, ihtiyaçlarını görme konusunda yardımcı olacak kabiliyetlerle ve kapasitelerle donatılmışlar.
Bu cümleden olmak üzere; tarihin en eski devirlerinden bu yana, "danışma" ve "danışmanlık" geleneğinin olduğunu görüyoruz. İsabetli kararlar almak, sorulara cevap bulmak, sorunlara çözüm üretmek, işleri kolay kılmak, hayatı daha doğru yaşamak için; birbirlerinin akıllarından, fikirlerinden istifade ettiklerini biliyoruz.
Kur'an dilinde, danışma işi "şûra, istişare, müşavere" gibi kavramlarla ifade edilmiş. Bir konuda isabetli karar alabilmek için ilgililerin fikirlerine başvurulması; "balın kovandan çıkarılması" şeklinde nitelendirilmiş.
Şûra suresi ayet 38'de, müminlerin özelliklerinden bahsedilirken; "Onların işleri, aralarında istişare(danışma) iledir" deniliyor. Âl-i İmran suresi ayet 159'da ise; vahyin taşıyıcısı, tebliğcisi, temsilcisi olan Peygamber'e (SAV) "işler hakkında ashabı ile istişare etmesi" emri veriliyor.
Tevhid dinlerinin tamamında, bu anlayış ve işleyiş var. Peygamberler ve onların sünnetini devam ettiren halifeler, ilim adamları, aydınlar, yöneticiler; kişisel, kurumsal, toplumsal düzeyde istişare ve iş birliği mekanizmaları oluşturmuşlar.
Hz. Musa'nın (AS); peygamber olarak görevlendirildiğinde, kardeşi Harun'un kendisine "yardımcı" yapılması için dua ettiği biliniyor. Bu örnek; devlet başkanlarının, kendileri ile istişare edebilecekleri ve iş birliği yapabilecekleri "vezirler" tayin etmelerine delil olarak gösteriliyor.
Sebe Melikesi Belkıs; devlet ve toplum işlerini, kavminin ileri gelenleri ile istişare edermiş. Hz. Süleyman (AS), kendisine tabi olmalarını talep ettiğinde; teklifi, aynı usulle, istişare ederek değerlendirip karar vermiş.
İslam öncesi toplumlarda da benzer uygulamalar vardı. Hıristiyanlar, dinleri ve dünyaları ile ilgili önemli meseleleri konuşup tartışmak için; adına "Konsil" dedikleri meclisi toplarlardı.
Araplarda, kabile reisi; önemli meselelerde, aşiret şeyhleri ve "Kabile Meclisi" ile istişare ederek karar vermekle yükümlüydü. Mekke şehir devletinin siyasi ve idari işleri; Darünnedve adlı mekanda toplanan "Asiller Meclisi" tarafından yürütülürdü.
Eski Türk devletlerinde, hükümdarların çok sayıda "danışman" bulundurdukları bilinmektedir. İstişarenin kurumlaşmış yapısı olarak, "kurultay" geleneğinin yaşatıldığı görülmektedir.
Son peygamber Hz. Muhammed (SAV); her önemli kararı, ashabı ile istişare ederek almıştır. Ondan sonraki hilafet ve saltanat dönemlerinde; istişare, İslam devletlerinin ve toplumlarının yaygın uygulaması haline gelmiştir.
Bakara suresi ayet 233'te; çocuğu sütten kesme konusunda, eşler arasında istişare yapılarak birlikte karar verilmesinden söz edilir. Bu ayet; "aile yönetiminde istişare" anlayışının ve işleyişinin örneklerinden birisi olarak gösterilir.
Günümüz dünyasında; danışma önemli bir ihtiyaç, danışmanlık itibarlı bir meslek haline geldi. Kişisel, kurumsal, toplumsal düzeyde; hayatın bütün alanları ve konularıyla ilgili "danışmanlık sistematiği" geliştirildi.
Yerel yönetimlerin ve merkezi idarelerin; hem danışmanları hem de adına "meclis" dediğimiz danışmanlık mekanizmaları var. Vakıflar, dernekler, odalar, sendikalar ve özel sektör kurum ve kuruluşları bile danışmanlar istihdam ediyor, danışma kurulları oluşturuyorlar.
Kurumları, devletleri, toplumları danışmanlar yönetiyorlar desek yeridir. İşinin ehli olan her danışman; gemiler ve kaptanları için, birer deniz feneridir.
Atalarımız; "danışan dağlar aşar, danışmayan düz ovada şaşar" demişler. Ayrıca; "bin bildiği olanın bile bir bilmeze danışması" gerektiğini söylemişler.
Genel kabule göre; "Akıl akıldan üstündür". Bazen, belki de çoğu zaman; kulağı sağlam olanın duymadığını sağır duyar, gözü sağlam olanın görmediğini kör görür.
Bir söz, yolumuzu ve halimizi değiştirip düzeltebilir. Bir fikir, bizi felaketten kurtarıp selamete götürebilir.
Hemen herkesin, kör noktaları vardır. Önümüzü, arkamızı, sağımızı, solumuzu bir bütün halinde görüp anlayabilmemiz, algılayabilmemiz için; birileri bize, "ayna" görevi yapmalıdır.
Aileden topluma, devletten millete, tüm hayat zeminlerinde; sağlıklı ve sürekli çalışan "istişare mekanizmaları" oluşturmalıyız. "Akıllı kendi aklını kullanır, dahi başkalarının akıllarından istifade eder" kavli mucibince; hemen her düzeyde, "ortak akıl - ortak irade" sistematiğini çalıştırmalıyız.
Zekeriya Erdim