Beynimizin bilinç üstü ve bilinç altı merkezleri; birbirlerinin tamamlayıcı unsurları halinde çalışıyor. İnsan, bu merkezlerin kaydettikleri bilgilerin ve yargıların sentezini yaparak; "akletme" ve "irade kullanma" seviyesine ulaşıyor.
Bilinç üstünün, zihnimizin % 10-20'lik kısmını oluşturduğunu ve "geçici hafıza" olduğunu; bilinç altının ise, % 80-90'lık kısmını oluşturduğunu ve "kalıcı hafıza" olduğunu biliyoruz. Bu iki kaynağın beslediği algı ve aydınlık içinde; yönümüzü ve yolumuzu buluyoruz.
Öte yandan, "kişisel hafıza" için geçerli olan denklem; aynı şekilde, "toplumsal hafıza" için de geçerli. Onun için; kişisel, kurumsal, toplumsal özgüven ve öngörüler açısından, "hafıza kayıtları" fevkalade önemli.
Sahip olduğumuz tarih, kültür, medeniyet değerlerimiz; bilinç altı hazinelerimiz yahut toplumsal genetiğimiz. Bugünden yarına, özellikle yeni nesiller nezdinde oluşturacağımız, geliştireceğimiz kollektif bilinci; işte bu zemin üzerinde yükseltebiliriz.
Tutunacağımız sağlam dallar arasında; gerçek ya da sanal kahramanlarımız da var. Onlar, yetişme çağındaki çocuklarımız ve gençlerimiz için; örnek alabilecekleri, özenebilecekleri rol modeller oluyorlar.
Böylece; "kökü mazide olan ati" denklemini kuruyoruz. Geçmişten aldığımız özgüven ve güçle; geleceğe doğru yürüyoruz.
UNESCO'DA BİR DEDE
Türklerin kök değerlerinden biri olan ve toplumsal hafıza içinde asırlardır korunan Dede Korkut; UNESCO'nun, "somut olmayan kültür mirası" listesine girdi. Bu vesileyle, yeniden hatırlandı; gazete ve televizyon haberleriyle gündeme geldi.
Kendisinin, 570-632 yılları arasında; Hz. Muhammed (sav) zamanında yaşadığı rivayet edilir. Kerem sahibi bir evliya olduğu, Peygamber Efendimiz'in duasını aldığı, Oğuz Boyları'na İslam Dini'ni öğreterek zamanın mürşidi haline geldiği belirtilir.
Kaynaklarda, Korkut Ata olarak da anılır; çünkü, Türk Dünyası'nın ortak kabul görmüş atasıdır. Devlet nezdinde, hükümdarlara akıl hocalığı yapan "bilge kişi"dir; millet nezdinde, "ozanların piri" olma sıfatı da vardır.
Destan dili ve üslubu ile önce sözlü olarak anlatılıp, sonra yazı diline aktarılan Dede Korkut Hikayeleri'nde; Türklerin tarihi serüveni ve geçmişten geleceğe taşınan töreleri hakkında bilgiler verilir. Dualarla, salavatlarla, güzel ve hikmetli sözlerle süslenir; daima iyiler ve iyilikler övülür, kötüler ve kötülükler yerilir.
Türk ve dünya edebiyatının şaheserleri arasına giren ve çeşitli tarihi filimlere konu olan bu hikayelerde; Türk-İslam Coğrafyası'nın tarih, kültür, medeniyet değerlerine dair pek çok şey var. Prof. Dr. M. Fuat Köprülü'nün oldukça iddialı ifadesiyle; "Terazinin bir kefesine Türk Edebiyatı'nın tümünü, diğer kefesine Dede Korkut Hikayeleri'ni koysak; gene de Dede Korkut ağır basar".
ANMA VE KUTLAMALAR
Hayatı ve hikayesi destanlaşmış pek çok kahramanımız gibi; Dede Korkut da tüm Türk-İslam Dünyası tarafından benimsenmiştir. Nerede doğduğu, nerede yaşadığı, ne zaman ve nerede öldüğü konusunda; muhtelif öyküler rivayet edilmiştir.
Bu bağlamda; pek çok yerde, O'na ait olduğu ileri sürülen mezarlar vardır. Ancak, ağırlıklı görüş; Bayburt'lu olduğu yolundadır.
Onun içindir ki; 1995 yılından itibaren, Bayburt Valiliği tarafından, 16-22 Temmuz tarihlerinde, "Dede Korkut Kültür Sanat Şöleni" düzenlenir. Bu anma ve kutlama programlarına; başta Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Dağıstan, Kazakistan olmak üzere tüm Türk Dünyası'ndan temsilciler gelir.
Ayrıca; TRT Çocuk ve TRT Avaz kanalları, Dede Korkut'un hayatını ve hikayelerini, çizgi film olarak yayınlıyorlar. Kardeş ülkelerin ve toplumların yeni nesileri; bu ve benzeri ortak kültür mirası ürünler üzerinden, köklerini buluyor ve dallarıyla buluşuyorlar.
DAHA NİCESİ VAR
Artık daha iyi anlıyor ve kavrıyoruz ki; istikbalin temeli köklerde, çatısı göklerdedir. Bir ağacın kökü ne kadar derinlerde ise; dalları da o kadar yükseklerde ve yücelerdedir.
Biz, diğer ülkelerin ve toplumların pek çoğunun aksine; oldukça zengin bir tarih, kültür, medeniyet mirasının varisleriyiz. Değerlendirmeyi bilirsek; dünyanın en büyük ve en güçlü kardeş coğrafyası haline gelebiliriz.
Uygun bir dille ve üslupla, insanlık aleminin idrakine sunduğumuzda; hüsnü kabul görecek nice dedelerimiz, ebelerimiz var. Bahçemizin bağrında yatan paha biçilmez hazineler; kazmayı vurup, gün yüzüne çıkarmamızı bekliyorlar.
Asırlardır; dışarıdan ve içeriden vurulan darbelerle, hafıza kaybına uğradık. Görünen o ki; ufkumuzda şafak söktü ve yeni bir dünyaya uyandık.
Şimdi; bilinç üstü ile bilinç altını birleştirme, bütünleştirme zamanı. Dün kaybettiğimiz, bugün yeniden bulmaya çalıştığımız değerler; dünyanın ve insanlık aleminin ortak vicdanı.