Son sıralarda ' Ehli Sünnet' hususunda kimi kişiler veya küçüklü büyüklü gruplar tarafından yapılan tanımlamalar istismar kokuyor ya da en azından amacı dışında çok keyfi ve suistimale açık bir biçimde kullanılıyor. Maksadını aşıyor. Kimi gruplar Ehli Sünnet diyerek esasında kendi dar dairelerini tanımlamakta ve kastetmektedirler. Böylece umum bir kavramı keyiflerine göre özelleştirmekte ve bu yolla tesirini kırmaktadırlar. Bu tür küçük ve marjinal grupları karşı karşıya getirseniz hiçbir konuda anlaşamazlar ve hiçbir bağlaç onları bir araya getiremez. Ama kendilerince Ehli Sünnet sözcülüğüne soyunurlar! Bu nedenle de sadece kendi gruplarını Ehli Sünnet olarak görmektedirler. Küçük farklılıklar bile onlar açısından ayraç olmaktadır. Kişiler üzerinde mübalağa ederler. Büyük olarak gördüklerini herkese kabul ettirmek isterler aksi halde küfrüne hükmederler. Ehli Sünnet onların özel unvanlarıdır. Bilmezler ki ortak paydayı yok ederek bu halleriyle Ehli Sünnetin kuyusunu kazmaktadırlar. Bolca cerbeze yaparlar. Kendilerine göre Ehli Sünnet sınırı çizerler. Bu sınırlar Ehli Sünnetin genelini sınır dışında bırakır. Bu minvalde eskiden etrafına birkaç kişi toplayan çevre ve zümreler kendilerini ehli necat ve fırka-i naciye saymakta ve tanımlamaktaydılar. Ehli Sünnet tanımı düşünce olarak yanlış kullanıldığı gibi ilavesi ve sosyolojik boyutu olan 've'l cemaat' da unutulmaktadır. Ehli Sünnet ve'l Cemaat bir terkiptir ve bu terkipte iki kavram vardır. Ehli Sünnet kavramı ehli bidat kavramını karşılar ve onun karşılığıdır. Onun karşıtıdır. Fitne dönemlerinde fırkalaşma başlayınca ana gövdeyi temsil etmek, tanımlamak için Ehli Sünnet yani Sünnet üzere olanlar kavramı türemiştir. Peygamber ve ashabının izinden gidenler demektir. Ehli Sünnet ayrıca sünneti kabul edenler yani peygamber yolundan gidenler demektir. Ayrıca bidat ehlinden olmayanlar demektir. Bir de bunun 've'l cemaat' diye anılan bir ilavesi vardır. Bu da fikri değil sosyolojik bir izafettir. Ana gövde veya sevad-ı azama tekabül eder. Ana gövde demektir. Kısaca kalabalıklar da Ehli Sünnet terkibine dahildir.
Burada sadece doktrine değil sosyolojik zemine de önem verilmiştir. Zira fikri olarak yani terkibin Ehli Sünnet kısmıyla Mutezile'nin karşısına çıkabilirsiniz ama bir asabiyeti olan Şia'nın karşısına tek başına fikirle çıkamazsınız. Zira onun saldırısı çift yönlüdür. Hem fiziki hem de metafiziki bir saldırı. Kalabalıklara yaslanmaktadır ve asabiyeti vardır. Fikri bir hareketten ziyade siyasi bir harekettir. Şia veya Haricilerle mücadele etmek için topluluk veya cemiyet de gereklidir. En azından destek kıtası gerekir. İşte buna 'vel cemaat' diyoruz. Müşterisi olmayan meta zayidir denildiği gibi gücü olmayan, taraftarı olmayan da savunmasızdır. Fahreddin Razi'nin Kerramiye daileri karşısında çaresizliğinin anlatıldığı kesitlerde olduğu gibi. Razi, Kerramiye'nin aleyhine geçmesiyle birlikte Herat'tan sürülmüş, çıkarılmış Harzemşahlar ülkesi Horasan'a sığınmak zorunda kalmıştır. Kerramiyenin sözcüsü Abdulmecid Bin Kudve ile münazara eder, kazanır ama lakin daha sonra geri adım atmak zorunda kalır zira yandaş kalabalıkların ve dailerinin kama gösterisiyle ve tehdidiyle karşılaşmış ve ram olmuştur. Bunu 'maddi delil' saymıştır. Sonuç itibarıyla, fikrin savunmasında asabiyet önemlidir. Hem beydatu'l İslam yani İslam diyarı hem de fikriyati savunulmalıdır. Bu da ümmet veya ümmetten bazı bölüklerin himmetiyle gerçekleşebilir.
Ehli Sünnet terkibi içinde sosyal bir yapı da vardır. Bu boyut sevad-ı a'zam yani ana gövde, karaltı ile de izah ve ifade edilmektedir. Saldırgan fırkalara karşı bu karaltı aynı zamanda güvenli bir liman ve sığınaktır. Ortak zemin ortak mukabeleyi kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan Ehli Sünnet geniş sosyolojik zemini de ifade eder ve kapsar. Ehli Sünnet İslam dünyasının istinat duvarıdır. Umumi bir değerdir ve onun bunun keyfine göre özelleştirilemez. Aksi takdirde, durum kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi olur. Bu itibarla, kimilerinin veya bazı küçük grupların bu 'vel cemaat' kavramını göz ardı ederek, dikkate almadan yaptıkları kapsayıcı olmayan dışlayıcı tanımlamalar ve tutumlar ancak kendilerini bağlar. Üstelik ortak zemine de zarar verir. Onların tanımlamaları etrafına cami ve ağyarına mani değildir.
Bu hususta bir açılım yapmak gerekirse; sözgelimi Vehhabilik Sünnilik içinde bir akım mıdır yoksa bir mezhep midir? Mezhep olmadığı kesindir. Zira öyle bir kimlikleri ve tanımları bulunmuyor. Hanbelilikten neşet etmiş olsalar da zamanla bir uç cereyan ve akım haline gelmişlerdir. Zamanla Ehli Sünnet içinde aşırı bir akıma dönüşmüşlerdir. Ana gövdeye yabancılaşmışlardır ama aynı istikamette olan Selefilik en azından Ehli Sünnet ile tam mutabık olmasa bile geçişlidir. Onlar Eş'ariliği ehli Sünnete yani kendilerine en yakın mezhep olarak kabul etmektedirler. Aynı tarzda mukabele ile karşılaşmaları da kaçınılmazdır.
Bidat ehlini mutlak olarak dışlamak mı daha elverişli yoksa açık kapı bırakmak mı? Dai olan yani propaganda yürüten ehli bidata mesafe koymak esastır. Ancak zararsız kısmıyla temas etmek onları kazanmak için açık kapı bırakmak yerindedir. Her grup arasında hakka yatkın ve ehli insaf kesimler bulunabilir. İnsaf ehline tesir etmek için onlarla köprü kurmak yanlış bir tutum değildir.
Sonuç olarak; Ehli Sünnet kavramını ulu orta ve gelişigüzel kullanmak kendi zeminine zarar verir. Dostu küstürür, uzaklaştırır düşman cepheyi kuvvetlendirir. Dolayısıyla kıvamdan yoksun tanımlamalar niyet halis olsa bile yöntemin yanlışlığı nedeniyle maksadın aksine hizmet eder.
Keyfi hareket edenler ve tanımlamalarda bulunanlar ne Ehli Sünnet ne de ve'l cemaattirler. Hasan el Benna Mısır'da cemaatinden bazı isimlerin Nukraşi veya Haznedar gibi devlet adamlarını öldürünce gayri ihtiyari şöyle demiştir: Onlar ne İhvan ne de Müslümandırlar! İnançları değil amelleri ve eylemleri itibarıyla bunu söylemiştir. Zinakar zina ederken mümin değildir hadisi gibi hadisler bu ayrıma işaret ederler. Eylem Müslümanca değildir. Her Ehli Sünneti savunan isabet kaydetmez! Yanlış tanım üzerinden yapılan savunmalar maksadın aksine hizmet eder, geniş zeminine zarar verir. Velhasıl bazı sözel savunmalar istismardan ibarettir. Dolayısıyla Ehli Sünnet kavramını kullanırken dikkatli olmalı ve itina gösterilmelidir.
Mustafa Özcan