(Bu makalenin birinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Kaldığımız yerden devâm edelim: Dârüşşafaka'da 1914-1919 yılları arasında müdîr olarak vazife gören Fuad Şemsi Bey, 1919'dan îtibâren önce Tedrîsât-ı İbtidâiye (İlk öğretim), sonra Tedrîsât-ı Tâliye (Orta öğretim) umum müdîrliklerinde bulundu, hakdan yana davranışları dolayısıyla 1921'de azledilerek ayrıldı. Osmanlı Devleti'nin bu en dağdağalı günlerinde 16 yıl müddetle insanüstü bir gayretle çalışarak maârif bünyesini ayakta tutmağa gayret etdi. 1924 Mart ayında T.C. Maârif Vekâleti'nce emekliye sevk edildi.
Âkif Bey'in kendisini daha önceden tanıştırdığı Kavalalı âilesinden Abbas Halim Paşa, (1866- 1935), Fuad Bey'e derhal sâhib çıkarak onu umûmî vekilliğine getirdi ve sâhibi olduğu Mısır Apartmanı'nın müdîrliğini de uhdesine verdi. Abbas Halim Paşa'nın vefatından sonra, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa (1874-1944) ve âile efrâdı da kendisini umûmî vekil tâyîn ettiler.
Çok sevdiği ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rızâ Bey'in (1858-1930) kızlarından Kadriye'nin bir münâsebetsizliği yüzünden 'Gâzî'ye suikast hazırlığında olduğu iddiâsıyla' Ali Rızâ Bey'le birlikte hapse atıldı, netîcede ikisi de berâat etti (Bu hâdisenin tafsîlâtı için bkz. Beşir Ayvazoğlu, 1924: Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi, İstanbul 2006, s.199-218). Esâsen çetin olan mizâcının daha da şedîd hâle gelmesinde bu haksız mahkûmiyetin de rolü olsa gerektir. Hekiminin tavsiyesi ile tavla tiryâkisi oluşu da bu hâdiseden sonrasına âiddir (Resim 1).
O devirde bir şahsın Âkif'e olan yakınlığının başına neler neler getirebileceğini, aşağıda okuyacağınız satırlar size gösterecek. Mehmed Âkif Bey, Birinci Millet Meclisi'nde Burdur meb'ûsu olarak çalıştıktan sonra, muhâlif kanatdan sayıldığı için İkinci Meclis'e girememiş; Mayıs 1923'de İstanbul'a dönmüşdü. Kendisine emekli maaşı bağlanmadığı gibi, peşine hafiyeler takılarak tarassut altına alınmışdı. Ankara nazarında Mehmed Âkif irticâ'ın müşahhas bir hâliydi. Kāhire'ye gittikden sonra da, oradaki konsolosluk bu tâkîbi sürdürdü. Hasta olarak 1936'da İstanbul'a dönüşünden îtibâren, emniyet teşkîlâtı Âkif'i ve onu ziyârete gelenleri soruşturmaya başladı. Tabîi Fuad Şemsi Bey de bunlar arasındaydı. Bu konudaki birkaç vesîkayı sıralayalım (Muharrem Coşkun, Kod Adı: İrticâ', İstanbul 2014, s.70-75): (Resim 2)
- Millî Em. H. Reisliği'ne 8222-18.7.(1)936
Şâir Mehmed Âkif H.
Yurdumuza dönen ve tedâvî için yattığı hastahâneden çıkıp Beyoğlu'nda Mısır Apartmanı'nın beşinci katında Abbas Hilmi Paşa âilesinden Prenses Emine'nin vekîli Avukat Fuad'in yanında oturan Şâir Mehmed Âkif'in hâricle yapacağı muhâberesini lutfen kontrol ettirilmesine müsâdelerini saygı ile arz ve rica ederim.
İrtica 906Emniyet İş.U. Müdîri
- İstanbul Vâliliği'ne 8338-21.7.(1)936
Prenses Emine ve vekîli
Avukat Fuad hakkında
Çok acele:
C.14/7/(1)936 gün ve Em. 18790 sayılı şifreye Şâir Mehmed Âkif'in yanında kaldığı bildirilen Avukat Fuad'la Prenses Emine'nin sarih hüviyet, seciye, siyasal durum ve geçmişleri hakkında bilgi verilmesini ricâ ederim.
İrtica 906, Va.20051Dâhiliye Vekîli N.
S. Çıtak
- İstanbul Vilâyeti
Emniyet direktörlüüğü
Birinci Şûbe
Kısım: 11276
No: 24715-23260
Öz: Prenses Emine ve
vekîli Avukat Fuad Şemsi H.
İç Bakanlığa
21.7.(1)936 gün ve Em. İş. U. M. 8338-15750 sayılı yazıya karşılıktır :
- Avukat Fuad Şemsi 1299 İstanbul doğumlularından olup Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nde 303 sayılı Mısır Apartmanı'nın 22 sayılı dâiresinde ve mevsim dolayısıyla İstinye vapur iskelesi üstündeki kendi yalısında oturmaktadır. Mısır eski Hıdivvi Abbas Hilmi Paşa'nın ve Paşa'nın hemşiresi Prenses Hatice'nin ve Mehmed Ali Paşa'nın, Berlin eski sefiri ölü Kemâleddin Sâmi Paşa'nın karısının vekîl-i umûmisidir. Evvelce Galatasaray Lisesi'nde ve bilâhare gayrimüslim mekteplerde târih ve coğrafya muallimliği yapmışdır. Vekâleti dolayısıyla müteaddid defâlar Mısır'a gidip gelmiş ve son defa 20/2/(1)936'da Londra'ya giderek Sûriye tarîkı ile 30/3/(1)936'da dönmüşdür. Araplığa mütemâyil ve Mısırlılarla temâsı olduğu, İzmir suikasdı esnâsında Müstantiklikçe şâhid sıfatıyla dinlenmiş ve uzun müddet tâkîp edildiği halde siyasal fenalığına dâir mâlûmât elde edilemediği, dosyasının tedkîkınden anlaşılmışdır.
- Prenses Emine 1899 İstanbul doğumlularından olup Abbas Hilmi Paşa'nın kızı ve eski Berlin sefiri Ölü General Sâmi'nin karısıdır. Maçka'da İzmir Palas Apartmanı'nın 3 sayılı dâiresinde oturmakta ve mevsim dolayısıyla Heybeliada'da bulunmakdadır. Siyasal fenalığına dâir mâlûmât mevcud değildir. Arz ederim.
İstanbul Vâlisi.
Bu raporlardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye Cumhûriyeti o târihlerde faşizm özentili tam bir polis devleti imiş!
Fuad Şemsi Bey, hayatında 38 ev değiştirmiş. Fakat İstinye'deki yalısına öylesine bağlanmış ki, "Bir Allah, bir ev" anlayışına dûçâr olarak -kendi ifâdesiyle- şirk koşmuş. 1957'de bir mel'un gelip orayı yıkınca, kendisi de şirkden kurtulmuş.
Bu yalı için, dostlarından Fâruk Nâfiz Çamlıbel'in (1898-1973) düşürdüğü enfes târihi Fuad Bey, güzîde hattatlarımızdan Mâcid Ayral'a (1891-1961) tokça sülüsle yazdırıp sonra da klişeci Ken'an'a pirinç levha üzerine hakk etdirdikden sonra yalının girişine astırmış (Ben Emirgân'daki evinde bu plakayı görmüşdüm). Târih kıt'asının elimde mevcud baskısına teberrüken burada yer açıyorum:
"Şevk u şâdî getirip mevkib-i yârân gibi âb,
Götürür kîne-i â'dâ gibi endişeyi bâd.
Leb-i deryâda bu târîhi işitdim Fârûk:
Hak bilir, kasr-ı Fuad olmalı hep Şems-âbâd"
1370 / 1950
(Su, dostlar kāfilesi gibi arzû ve sevinç getirir; rüzgar ise, düşmanların gizli kîni gibi olan gam ve kederi götürür. Denizin kenarında, Fâruk, bu târihi işitdim: Hak bilir, Fuad'ın kâşânesi hep böyle güneşlik olmalı). (Resim 4)
1936 yılında Fuad Bey hakkında emniyetçe yapılan tahkikat sırasında "İstinye vapur iskelesi yanında sâhibi olduğu yalıda oturduğundan" bahsedilmektedir. O halde, 1950 yılında ne değişti de, Fâruk Nâfiz Bey bu târihi düşürdü, doğrusu anlayamadım.
1957'de yalısı istimlâk edilip yıkıldıkdan sonra Bebek'deki bir yalıda oturan Fuad Şemsi Bey buraya imtizâc edemeyince, Prenses Lutfiye Şevket Hanımefendi (1900-1976) Emirgân'daki kendisine âid pembe konak yavrusunu Fuad Bey'e tahsîs etmiş. Şimdiye kadar hiçbir yerde buradaki huzuru duymadığını söyleyen Fuad Şemsi Bey'le benim tanışmam da 1962 yılının 4 Ağustos Cumartesi günü bu kâşânede nasîb oldu. Onun kadîm dostlarından Dr. Süheyl Ünver (1898-1986) hocama bir uğrayışımda, ertesi gün Fuad Bey'i ziyârete beraber gidebileceğimizi söyleyince dünyalar benim oldu.
O gün ikindiye doğru Fuad Bey'in Emirgân üstündeki hânesine vardık. Süheyl Hoca'nın takdîminden sonra, fakîrin Osmanlı kültür ve san'atına meclûbiyetini öğrenince konuşma tavrı değişti, alâkası arttı. Kendisinin "çehre okumak"daki engin tecrübesinden sınıfı geçtiğim cihetle, beni her zaman beklediğini söyledi. O esnâda Diyarbekir Asker Hastahânesi'nde eczâcı olarak vatanî vazîfemi sürdürdüğümü, İstanbul'a me'zûnen geldiğimi, kat'î avdetimden sonra ziyaretlerine şitâb edeceğimi bildirdim. Hazret'in şahsı bir yana; kütüphânesini, duvarlarında gördüğüm enfes hat örneklerini ve Üsküdar'lı Hoca Ali Rızâ Bey'in nâdîde resimlerini seyrederken nutkumun tutulduğunu da kaydetmeliyim!.
Latîf ve muhkem bir İstanbul şîvesiyle konuşan Fuad Bey'in bir telaffuz husûsiyeti olarak Âkif kelimesini kısa A ile dâimâ Akif şeklinde söyleyişine doğrusu şaşırmış, edeben bunun sebebini soramamıştım. Şiir inşâdı ise Mâhir Bey'inki gibi şâhâneydi. Veznin hakkını vererek teatral bir edâ ile okuyordu.
Mâhir Bey deyince, onun Fuad Şemsi Bey hakkındaki kanaatlerini aktarmanın gerektiğini düşünüyorum:
"Âkif Bey, Mısır'a gittikten sonra kendisiyle mektuplaşmağa başlamıştık. Muhâbere esnâsında Fuad Şemsi Bey'le tanışmamı yazmıştı. Hemen her mektubunda "Görüştün mü?" diye soruyordu.
(Yusuf Turan Günaydın, "Âkif'in Mektupları", Hece Mehmed Âkif Özel Sayısı/133, Ocak 2008, s.453-470, 481-192.)
.…. Beyoğlu tarafına geçersen Cadde-i Kebîr'de Mısır Apartmanı vardır ki, bizim Fuad Şemsi onun müdîridir. Mutlaka uğra, kendisiyle görüş. Benim tarafımdan da birçok selamlar, iştiyâkler teblîğ et (26 Temmuz 1926).
…. Beyoğlu tarafına geçersen Fuad Şemsi'ye mutlak uğra, benden de selamlar, iştiyâkler, hürmetler götür. Ayrıca mektup göndermemek sûretiyle kendisini cevap yazmak külfetinden kurtardığım için bana minnettar olması lâzım geldiğinden gâfil bulunmadığımı da anlat! (8 Kasım 1926).
…. Fuad Şemsi'yi sık sık mı görüyorsunuz? Onunla sohbeti ne kadar ileriye götürürseniz, o kadar memnun kalırsınız. Benim her birinizi ayrı ayrı göreceğim geldi (1 Şubat 1927).
…. Fuad Şemsi ile dostluğu ileriye götürdüğüne çok iyi ediyorsun. Oğlanın sözü, özü, her şeyi doğrudur; irfânı, dirâyeti, mâlûmâtı da caba (30 Haziran 1927).
…. Mâhir ara sıra senin yanına geliyormuş, zâten ben de seni dâimâ ziyâret etmesini kendisine tenbîh etmiştim. O, pek necîb bir gençtir; çok severim (10 Şubat 1927).
Semtin uzaklığı dolayısıyla buna fırsat bulamamıştım. Meğer ona yazdığı mektuplarda da benimle görüşmesini tavsiye etmiş.
…. Mâhir ara sıra senin yanına geliyormuş, zâten ben de seni dâimâ ziyâret etmesini kendisine tenbîh etmiştim. O, pek necîb bir gençtir; çok severim (10 Şubat 1927).
…. Mâhir Bey oğlumuz, bana mektup yazdıkça senden bahsetmeyi ne unutur, ne de ihmâl eder. Allah, çocuktan râzı olsun (7 Eylül 1927).
Bir gün Mısır Apartmanı'ndaki müdîr odasında ziyaretine gittim. Daha kendimi takdim etmeden: "Mâhir Bey değil misiniz?" deyince şaşırdım. "Yâhu, ben seni nereden bulayım, adresini kimse bilmiyor. O da ha bire 'Görüş' diye mektup yazıyor" dedi. Artık sık sık görüşmeğe başladık.
Fuad Şemsi Bey'in Sâtı' Bey zamanında Dârü'l-muallimîn ikinci müdîri, sonra Dârüşşafaka müdîri ve Maârif Nezâreti Tedrîsât-ı İbtidâiye (İlk öğretim) ve Tâliye (Orta öğretim) müdîrliklerinde bulunduğu devreye âid bazı menâkıbını işitmiştim. Pek kuvvetli bir idâreci olduğunu anlatmışlardı. Çok dürüst, karaktere ehemmiyet veren, ilmi daha sonraya bırakan, firâsetli ve ileri görüşlü, çok asabî, "ene"sine bağlı, mümtâz bir fıtrattı. Paşabahçesi'nde, İstinye'de, Bebek'te, Şişli'de, Emirgân'da yirmi seneden fazla sohbetinde bulundum. Demir gibi olan karakterini çok sevdim ve bağlandım. Kanaatine ve görüşlerine uymayan hususlarda en eski dostunu bile fedâ edebilirdi. Ondan dolayı devamlı dostu yoktu. Fikirlerinden fedakârlık etmezdi. Usûle ve nizâma uymayan mâfevkıni de dinlemediği için devlet hizmeti yapamadı.
(Devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Resim altları:
Resim 1: Ressam Hoca Ali Rızâ Bey'in Feyhaman Duran (1886-1970) tarafından yapılan portresi.
Resim 2: Hoca Ali Rızâ Bey'in Fuad Şemsi Bey'deki enfes bir suluboyası (Üsküdar Sultantepesi).
Resim 3: İstanbul Emniyeti'nde Fuad Şemsi Bey'le ilgili tahkîkātın zabtı.
Resim 4: Faruk Nâfiz Bey'in Hattat Mâcid Ayral tarafından yazılmış olan târih kıt'ası.