Arama

Ekrem Demirli
Kasım 15, 2022
Rene Guenon’u erken okumak

Herhangi bir düşünürü zihninizi şekillendirme ihtimalinin zayıfladığı bir evrede tanımak mı iyidir, yoksa bilhassa başka yazarlarla olmak üzere dünyayla ilişkimizi belirleyebileceği evrede tanımak mı?

Andrei Gide Rene Guenon'un eserlerini okuyunca 'düşüncelerini kabul edemeyecek kadar yaşlıyım' demişti. Başta kendim olmak üzere, tanıdığım bir çok insan için ise bunun aksi söylenebilir: Biz Guenon'u onun düşüncelerini kabul etmemek, en azından tevakkuf etmemiz gereken bir yaşta okuduk. Bir düşünürü erken tanımış olmak, sadece onu anlamada sorunlara ve yanılgılara yol açmaz, düşüncenin kendisiyle nesnel ilişki kurmayı engeller, bir tür dogma gibi zihne yerleşerek her türlü zihinsel faaliyete dahil olur. Kendi adıma, Guenon'u okumuş ve tanımış olmaktan dolayı hala memnun olduğumu söyleyebilirim. Fakat yine de herhangi bir düşünür insanı bu kadar meşgul etmemiş olmalıydı diye aklımdan geçer. Onun referansları belirsiz eleştirileri insanı açmaza düşürüyor, bu açmazdan ise eleştirdiği konulara ait hemen her şeyi değersizleştiren bir hamasetle çıkma ihtimali güçleniyor.

Guenon modern dünyayı en güçlü şekilde eleştiren isimlerin başında gelir. Bir düşünürü eleştirileri ile hatırlamak insaflı bir tutum olmayabilir fakat "Modern Dünyanın Bunalımı", "Niceliğin Egemenliği" ve "Doğu - Batı" gibi eserlerini okuduğunuzda zihinde en bariz kalan şey, ne söylediği değil, neyi reddettiği olur. Onun eserlerinde modern zaman bir kıyamet çağı ve şeytanın iktidar devridir. Böyle hükümler kısa zamanda büyülü etkisinden kurtulabileceğiniz genel geçer söylemlerdir. Bununla beraber Guenon'un düşüncesini şekillendiren kavramları anlamak kolay değildi. Her şeyden önce 'batı' denilince Avrupa'nın belirli bir bölgesini, 'doğu' denilince İslam'ı kapsayan bir dünyayı hatırladığınızda, Guenon ile irtibatınız yanlış zeminde kuruldu demektir. Guenon pozitivizmin baskısı altında cesaretini yitirmiş aydınlara görece bir cesaret kazandırdı fakat söylediklerinin hakkıyla anlaşılamamış olması cesaretin daha çok hamasete ve cürete dönüşmesine yol açtı. Türkiye özelinde daha önce Henry Bergson mütedeyyin kesimlerce Batı düşüncesi içerisinde sığınılan bir hisar olarak görülmüş, onun düşünceleri amaçlarından ötede yorumlanarak modern dünyada dini düşünceye meşruiyet kaynağı olarak görülmüştü. Guenon onun kadar sistem içinden bir filozof değildi lakin onunla karşılaştırılamayacak kadar etkili ve tahrik edici bir yazardı. Guenon modern dünyayı baştan sona bir sapma olarak görüyor, hakikatin tamamen yitirildiğini düşünüyor, üstelik tarihi oldukça geriden başlatarak Aristoteles'e kadar düşüncenin fesadını beyan ediyordu.

Guenon'un düşüncesini şekillendiren iki karşıt kavram, modern ve tradisyondur. Tradisyonun hali hazırda bile 'gelenek' ve 'geleneksel' şeklindeki çevirileri onun düşüncesini yanlış anlamanın önemli nedenlerinden birisi olmuştu. Tradisyon 'sahih bilgi' anlamına gelir ve düşünürün kastettiği şey özel anlamıyla metafizikti. Bu bakımdan Guenon modern dünyada metafizik bilginin müdafaasını yapıyordu. Buna mukabil modern ise metafizik bilginin reddedilmesiyle ortaya çıkan yeni dünyanın hakim niteliğiydi. Fakat tradisyon hakkındaki belirsiz atıfları meseleyi tam bir çıkmaza sokuyordu. Bu metafizik bilgiyi kim temsil ediyordu? Bilhassa İslam düşünce geleneğinde onun temsilcileri kimlerdi? Bu sorulara cevap bulmak mümkün değildi. O yıllarda Guenon'u daha iyi anlayabilmek için okuduğumuz Seyyid Hüseyin Nasr ise tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Buna ekolün öteki yazarlarını eklediğimizde, bütün bu yazarlar, Guenon'un dile getirdiği düşünceleri ve gerçekten de büyük iddiaları açık ve anlaşılır kılamadılar.

Guenon'un düşüncelerine yaklaşırken tereddütlü olmamız gereken ilk nokta onun kim adına konuştuğu bahsidir. Doğu neresidir, batı neresidir ve İslam bu ikisinin arasında nerede durur? Bu soruları dikkate almadan onun eserlerinde yol almak mümkün değil. Öte yandan tradisyon kelimesini doğru çevirsek bile, onun dinlerde kim tarafından temsil edildiğini tespit etmek güçtür. Hristiyanlıkta veya Doğu dinlerinde az çok bir merkeze varabilirsiniz, tradisyonu kimin temsil ettiğini tespit edebilirsiniz; fakat İslam'da bunu tespit zordur. Bu tarz durumlarda ilk akla gelen İbnü'l-Arabi'ye atıf yapmak da işin kolaycılığıdır.

Guenon'un modernlik ile tradisyon arasında kurduğu karşıtlık abartılı gelmiştir bana. Kartezyen felsefesiyle birlikte Avrupa düşüncesinde bilgi teorisi temelden değişmiştir, bunu biliyoruz. Descartes'ın fizik bilimini kurucu bilim olarak görmesiyle birlikte metafizik bilgi, ahlak, din vb. telakkiler fiziğe göre inşa edilmiş, bu kapsama girmeyenler edebiyata itilmişti. Bununla birlikte en azından belirli bir evreye kadar klasik dünya ile modern dünya arasındaki irtibat devam ediyordu. Bu nedenle en azından İslam geleneği bakımından ortaya çıkan dünyayı külliyen yok saymak mümkün değildi. Bir çok araştırma modern Avrupa'nın kurucuları arasında İslam'ı da zikrediyor, İslam düşüncesinin çağdaş dünyanın kurucu unsurlarından olduğunu iddia ediyor.

Guenon yaşadığımız dünya ile ilişkimizi tezyif eden bir düşünürdür, fakat bunu kimin adına yaptığını ve yerine ne koyacağımızı hiçbir zaman bilemedik. 'Ezeli hikmet' diye başka belirsiz bir düşünce tradisyon ile irtibatlı sayıldı fakat bunun da bir değeri yoktu. Günümüzde ise durum başka bir noktaya vardı: Modern dünya nasıl ortaya çıktı ise çıktı, artık bu dünyanın yol açtığı sorunlar ve oluşturduğu zihin herkesi ilgilendirir hale geldi. Geçmişte Guenon'u bu dünyanın dışında olduğumuzu ve öyle kalma ihtimalimizi dikkate alarak okuyorduk, şimdi ise bu dünyanın bir parçası olarak onu okumanın bir anlamı olabilir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN